Bergama Kralı Attalos’un ‘Bana bir yeryüzü cenneti bulun’ buyruğuyla kurulan ve adını kurucusundan alan Antalya; Antik Pamfilya, Psidya, Likya bölgelerinin kesiştiği, Anadolu’nun en bereketli coğrafyasında kurulmuş bir kent. Türkiye’de insanlığın en eski yerleşim merkezi olan Karain Mağarası, denizden dağ zirvelerine kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış antik kentleri, Türkiye’nin en büyük müzelerden biri olan Antalya Müzesi ve dünyaca ünlü Likya Yolu Antalya’nın en dikkat çeken tarihi zenginliklerinden.
Turizmi dört mevsime yayan iklimi ile aynı mevsimde hem denize girip hem kayak yapabilme şansı sunan Antalya, doğa güzellikleri arasında keşfedilmeyi bekleyen birçok tarihi kenti barındırıyor.
Kimi orman içinde kimi deniz manzaralı dağ yamacında, fotoğraf makinesini sırt çantasını alıp Antalya’nın keşfedilecek en güzel tarihi kentleri şunlar:
Güllük Dağı‘nın tepesinde doğal bir platform üzerine kurulmuş Termessos Antik Kenti, el değmemiş görünümüyle diğer antik kentlerden daha etkileyici bir havaya sahip. Doğal ve tarihi zenginliklerinden ötürü Milli Park kapsamına alınan kent, bitki örtüsü ile bölgenin botanik bahçesi görünümünde. Şehrin tarih sahnesine çıkışı Büyük İskender’in İ.Ö.333’te kenti kuşatması ve Termessosluların güçlü bir savunmayla kenti teslim etmemesiyle olmuş.
Milli park girişinde ormanlık yoldan kente çıkarken etrafınızı tarihi kalıntılar sarıyor. Agora, Hereon Anıtı, Zeus Solymeus Tapmağı, Küçük ve Büyük Artemis Tapınakları, Gymnasium Binası yokuş boyu size eşlik ediyor. Tarih yolculuğunun zirvesinde ise kentin en önemli kalıntısı 4200 kişi kapasiteli Hellenistik Çağ’da yapılmış tiyatro var. Zirveye oturtulmuş bu tiyatro fotoğraf çekmek ve sakin bir mola vermek için ödül gibi.
Uzun bitkiler arasında kaybolmamak, tarihi kalıntıları kaçırmamak için tabelalar dikkatle takip edilmeli. Coğrafi yapısından dolayı keşif dolu ve biraz yorucu bu geziden sonra park içinde dinlenip piknik yapılabilir. Kente kadar giden belediye otobüsü yok, tek ulaşım şekli özel araç ya da taksi.
2. Olympos (Olimpos) Antik Kenti
Zeus’un dağlarının eteklerinde kurulduğu, Olympos Çayı’nın Akdeniz’in tuzlu suyuyla kucaklaştığı, Afrodit’in ölümsüzlük bağışlayan denizinde yüzdüğü cennet: Olympos. Antalya’dan yola çıkıp mavi ve yeşili buluşturan yol, özgür ruhların kenti Olympos’a uzanıyor.
Kent, Olympos Çayı kenarındaki korunma duvarları ardında saklanıyor. Sağlı sollu tabelaları takip edince ağaçlar arasında binlerce yıldır saklanan kalıntılar çıkıyor. Roma Dönemi Tiyatrosu, Büyük Hamam kalıntıları, erken Bizans Dönemi Bazilikası ve Küçük Hamama ait yapı öğeleri görülüyor. Helenistik Dönemde kurulan ve Hıristiyanlığın yayılmasında önemli bir konumu olan bu kentte 12 Bizans Kilisesi yer alıyor. Kent; Venedik, Ceneviz ve Rodos şövalyelerinin özellikle 14. yy sonrasında uğrak limanı olmuş.
Tarihi kalıntılar içinden yürüyerek ulaşılan tek sahil olan Olympos Sahili kentin sonunda yer alıyor. Olympos’un en çekici özelliği ise dünyaca ünlü ağaç evlere sahip olması. Tarihi keşiften sonra çam ağaçları tepesine kurulmuş ağaç evlerde kalınabilir, portakal ağaçlarındaki hamaklarda uyuyup oldukça soğuk bir suya sahip olan Olympos Çayı’nda serinlenebilir. Tarih ve doğanın iç içe girdiği bu harika yerde konaklamak isterseniz Divasa Hotel’i tercih edebilirsiniz.
Antalya Kumluca Karayolunun 85. kilometresindeki kavşaktan sola dönerek ulaşabilen Olympos’a, Antalya otogarından 15 dakikada bir kalkan otobüslerle Olympos Kavşağı’nda aktarma yaparak da gidilebilir.
Olympos’un hemen yanında Çıralı köyü yakınlarında önemli tarihi yerlerden biri olan Yanartaş, tarihi ve turistik önemi yanında taşlar arasından çıkan ateşiyle ilgi çekiyor. Çıralı yamacı kayalıklarında yer alan doğalgaz kaynağı mitolojiye göre, Bellerophontes adlı yiğit, Khimaira adlı canavara saldırmak için Pegasus atına binip kurşun koyduğu oklarla canavarı öldürmüş. Ejderhanın can verdiği bu yerde Yanartaş Dağı’nda, ilk çağlardan beri yanan doğal gazın ejderhanın sönmeyen ateşi olduğuna inanılıyor.
Çıralı sahilinden Yanar Dere Vadisi’ne doğru giden patika takip edilince farklı noktalarda yanan ateşler ve tarihi kalıntılar çıkıyor. En aşağıdaki ateşin altında erken Bizans Dönemine ait büyük bir kilise yıkıntısı, kilise altında ise maden işleyip olağanüstü eserler yaratan bir tanrı olan Hephaistos Tapınağı bulunuyor.
Deniz kaplumbağalarının üreme alanı olan Çıralı’ya, Antalya – Kumluca Karayolu’nun 70. kilometresindeki Çıralı Kavşağı’ndan 7 kilometre aşağı inerek ya da Antalya otogarından 15 dakikada bir kalkan otobüslerle Çıralı Kavşağı’ndan aktarma yaparak ulaşmak mümkün.
4. Arikanda (Arycanda) Antik Kenti
Arikanda Antik Kenti, Finike-Elmalı Karayolunun 35. kilometresinde Aykırıçay’ın batı yamacında yer alıyor. Eski bir yerleşme yeri olduğu bilinen İ.Ö. 2 bin yılından itibaren var olduğu söylenen antik kentin ismi Likya dilinde “yüksek kayalığın yanındaki yer” anlamına geliyor.
Teraslar halinde bir yerleşim gösteren Arycanda’da, kentinin en üst terasında Stadion, bölgenin ufak fakat en iyi korunmuş tiyatrosu, agora ve meclis binası işlevi de gören Odeon, küçük hamam, sarnıç, yazıtlı ev ve çeşme yer alıyor. Şehrin “doğu nekropolü” olarak isimlendirilen mezar alanı, birçoğu ayakta kalmış anıt mezarlarla dikkat çekiyor. Aykırıçay’ın çıktığı yerde sarp kaya yüzeylerine oyulmuş dört ayrı seviyedeki kanal, şehre su getiren sistemin ana hatlarını oluşturuyor.
Antik kent gezisinden sonra Aykırıçay pazarında haşlanmış – közde mısır yiyip, köy pazarından alışveriş yapılabilir. Akşamüstü Aykırıçay’a su içmeye gelen yaban geyiklerini görmek ise gezinizin en güzel anı olacaktır.
Antalya Muğla Karayolu üzerinde, Kaş’tan 43 kilometre sonra Kınık köyünde yer alan Xanthos antik kenti, Likya’ya başkentlik yapmış tarihi M.Ö. 8. yüzyıla dayanan bir kent. Pek çok tarihi olaylara ve savaşlara sahne olan kentten günümüze ulaşan kalıntılar arasında kaya mezarları, lahit mezarları ve Likya kültürüne özgü dikme mezar anıtları var. Defalarca onarılmış tiyatro ve erken Hıristiyanlık Döneminde yapılmış kilise, görülebilecek en önemli eserler arasında.
Birçok savaşa ve kahramanlığa sahne olan kent hakkında bilinen en ilgi çekici hikaye ise, özgürlüklerine düşkün Xanthosluların esir düşmektense önce ailelerini kendi elleri ile öldürmeleri, sonra bütün şehri ateşe vererek yanarak ölmeyi tercih etmeleri.
Ksantosluların acı ve kahramanlık dolu hikayelerinin yaşandığı yerleri gördükten sonra Patara ya da Kaş’ta turistik bir gezi yapılabilir. Kıbrıs Kanyonu keşfine katılmak ya da Türkiye’nin en iyi dalış merkezi olan Kaş’ta dalış yapmak gezinizi macerayla taçlandıracaktır.
Bu sayfa Ferhan BOZKAYA tarafından yazılan yazı ile düzenlenmiştir. Kendisine, bu güzel izlenimleri için teşekkür ediyoruz.